Ocak 1977

Engin Erkiner


Hayatımdaki en kötü aylardan bir tanesidir. Rastlantı olsa gerek, Ocak benim için ters bir aydır. Beklenmedik olaylarla dolu bir aydır. Beylerderesi de Ocak 1976’da olmuştu. 

Daha sonra Devrimci Savaş adını alacak bir grup arkadaş ayrılmıştı. Örgütsel ayrılık olabilir, ayrılanlara karşı saldırgan davranmak, karalamak hatta öldürmeye kalkmak gibi özelliklerimiz yoktu. Sosyalist harekette ne yazık ki az yaşanmayan bu tür davranışlar bize yabancıydı. 

Bize yabancı olan bu özellikler 12 Eylül 1980 sonrasında hakim özellik durumuna gelecekti. Ne olmuştu da tarihimize yabancı böyle bir özellik öne çıkmıştı? Acilciler bitmiş, Muhabarat Acilcileri dönemi başlamıştı. Muhabarat, Suriye gizli servisinin adıdır!

12 Eylül’den sonra bu örgüt isim olarak vardı, gerçekte ise tarihi bitmişti. Sanki bunu kanıtlamak istermiş gibi, 12 Eylül sonrasında örgütün iki büyük eylemini de Suriye ile ilişkisi olmayanlar yapacaktı: Mamak Askeri Cezaevinde Halil Güven ve Haydar Yılmaz’ın sergilediği direniş ile Paris ev işgalleri!..

1976 sonunda büyük bir politik çıkış yapmaya karar vermiştik ama yapamamıştık, üstelik ağır kayıp vermiştik. Genel Komite üyesi Yüksel Eriş Trabzon’da hayatını kaybedecekti, yine aynı komitede üye olan Rıza Salman ise –iki kişiyle birlikte- Ankara’da yaralı olarak yakalanacaktı. 

Devrimci Savaş ayrılığından sonra üç kişi kalan genel komiteden tek ben kalmıştım. 

Devrimci Savaş’ı örgütleyen arkadaş (Hamdullah Erbil değil!) bildiği bölgeleri dolaşmış ama yandaş bulamamıştı. Maraş dışında tümüyle kopan bölge yoktu. 

Sık aralıklarla birkaç kere Ankara’ya geldim. Ömür ile görüştük. Rıza’nın kaçırılması konusunu konuştuk. Muhtemelen iki jandarmayla hastaneye gidecekti ama ne zaman gideceği belli değildi. Dahası ve en kötü olanı ise araba kullanmayı bilen kalmamıştı. Kısa süre önce usta şoförlerimiz vardı. Birisi yakalanmış, diğerleri Devrimci Savaş (DS) ile ayrılmıştı. 

Silahlı mücadele örgütlerindeki ayrılıklarda sık rastlanan bir durum, aslında garip bir durumdu… DS’nin ön planındaki arkadaş ile bir yıl önce İstanbul’da değişik eylemlere girmiştik. Usta bir şofördü, araba kaldırmayı iyi biliyordu, eylem tecrübesi vardı, politik düzeyi hiç fena değildi ama politik çıkış yapılmasına karşıydı. Ankara’da bulunan iki kişi arasında, Rıza ile bu arkadaş arasında bitmeyen ciddi bir sürtüşme vardı ve ayrılık biraz da buradan çıktı denilebilir. 

Ömür gerçekçiydi, “yapacak durumda değilsek kaçırma işine girmeyiz” dedi. Doğrusu da buydu. Yeterli istihbaratımız olsa bile bu işin arabasız yapılması mümkün değildi. 

26 Ocak’ta Beylerderesi’nin birinci yılında yapmayı planladığımız büyük politik çıkış gerçekleşmemişti. Aslında epeyce iş yapmıştık, sekiz ayrı yerde aynı gece bombalama yapmıştık ama büyük eylem olmayınca bunlar sönük kalmıştı.

Ulaş Bardakçı’nın ölüm yıldönümü olan 19 Şubat’ı hedef olarak aldık. Tek ve iyi bir eylem yapacaktık. Ömür’e şoför aramasını söyledim, ben de İstanbul’da arayacaktım. 

Kısa süre sonra yeniden Ankara’ya geldim. Ömür istihbaratı da hazırlamıştı, arabası olan şoför de bulmuştu. Böylece ayrı bir iş olan araba kaldırma konusu gündemden çıkıyordu. Çok iyi…

Arabasıyla eyleme katılacak genç arkadaşla da tanıştım ama arabayı hiç tutmadım. 31 plakalı (Hatay) yeşil ve yeni bir Murat 124. Dikkat çeken bir renk olması hiç iyi değildi, bu nedenle de eylemin karanlıkta yapılması şarttı. 

Bu arkadaş Hatay’dan mı geliyordu yoksa başka bir yerde mi kalıyordu? Ömür biliyordu, bu kadarı da yeterdi. 

Eylem yerini görünce bir daha şaşırdım çünkü burasını iyi biliyordum. On yıl önce kısa bir süre okuduğum Kurtuluş Lisesi’nin yanından geçen cadde… 

Burada bazı geceler büyük toplantıların yapıldığı Topraklık Ülkü Ocakları vardı. Fazla yaklaşmadan çevrede dolaştık. Siyasal Bilgiler Fakültesi buraya uzak değildi ve Ömür’ü tanıyabilirlerdi. 

Şoför arkadaşın belli ki ilk eylemiydi ama sakin davranışları hoşuma gitti. Eylemi yapacak olan şoförün dışında iki kişinin birisi Ankara’dandı diğeri dışarıdan gelecekti. 

Yine sürprizlerle karşılaşacaktık!..